Amalgam Dolgulardan Salınan Cıva Nöronları Öldürür Ve Demir Metabolizmasını Bozar

Beyin hücreleri için altı amalgam dolgunuz olduğunda elde ettiğiniz ortalama cıva miktarı test hayvanlarına verildiğinde 24 saat sonra, nöronların sadece % 30’u hala hayatta kaldı, diğerleri öldü. Yani nöronların %70’ ini cıva öldürdü. Bu sadece 24 saatteki etki. Siz bununla hergün yaşıyorsunuz.

Yalnız alüminyum verildiğinde, 24 saat sonra, beyin hücrelerinin % 90’ı hala hayattaydı. Sadece alüminyum verildiğinde nöronların % 10 ‘u öldü.

Fakat hem cıva, hem de alüminyum birlikte verildiğinde, birkaç saat sonra nöronların hepsi öldü.

Beyinde sıkışmış cıva varsa ve beyin ondan iltihaplanırsa, nöronlar ölüyor. Fakat vücut, beyindeki cıvaları filtrelemeyi başaramazçünkü glifatik sistem işleyemez ve beynin lenf drenajı cıvadan dolayı çalışmaz, sonuçta bademcik iltihabı, zehirli diş, kök kanalları iltihabı, lenf nodülleri ve diğer tıkanıklıklar oluşur.

Emeramide ile ALS’den, Parkinson hastalığından, otizmi olan çocukların birkaç hafta içinde çok daha hızlı iyileşmeler kazandığı, daha önce hiç görmediğimiz büyük ilerlemeler sağladığı sonucuna sahibiz.

Kronik inflamasyonun belirteçlerinden birinin okside olmuş demirin dokulara yer değiştirmesi olduğunu biliyoruz. Emeramide Serbest demire bağlanır ve biyolojik kullanımdaki demire dokunmaz.

Cıvanın sağlıklı bir beyinde, alzheimer hastalığında bulunan aynı biyokimyasal anormallikleri geliştirmesine neden olabilecek tek ağır metal olduğunu araştırmalar göstermiştir.

Cıva, demirin yerini alır, cıva ve demir yer değiştirdiğinde bu elektron taşıma sisteminde ATP üretimini durdurur.

Demir sülfür merkezlerinden uzaklaştırıldığında, cıva sitokromları bloke eder ve sitokromlar, demirin biyolojik kullanımda çalışmasını sağlar.

Böylece cıva maruziyeti vücuttaki demirin metabolizmasını tamamen bozar.

Emeramid şelatlama bileşiği, hem cıva hem de serbest demire sıkıca bağlanır.

Cıva detoksifikasyonun anahtarı olan glutatyon sistemini inhibe ederek, kısır bir duyarlılık ve toksisite döngüsünü sürdürür.

Cıva, beslenme yetersizliği, oksidatif stres, hormonal bozulma, bağışıklık değişikliği ve nörotransmiter rahatsızlıklarını teşvik eder ve bu da zayıf sindirime, sızıntılı bağırsaklara, gıda alerjilerine, bağırsak florasının değişmesine ve otoimmüniteye neden olabilir.

Lipofilik olan cıva biçimleri, biyolojik zarlardan geçerek ve hücrelerde yoğunlaşarak (beyin hücreleri dahil) kan dolaşımını hızla terk eder;  beyne ve dokulara, organlara, kemiklere, merkezi sinir sitemine yerleşir.

Cıva, özellikle mitokondri gibi yüksek organellere çekilir. Enerji santrallerimiz olan mitokondri fonksiyonunu bozar. Yeterli enerjiye sahip olmayan vücut birçok beyin fonksiyonundan ödün vermek zorunda kalır. Çünkü beyin en çok enerjiye ihtiyaç duyan organımızdır.

Cıva bir hücreye girdikten kısa süre sonra Hg2 + ‘ya oksitlenir. Bu hidrofilik (lipofobik) bir cıva biçimidir ve bu nedenle artık, biyolojik zarlardan dışarı kolayca çıkamaz. Böylelikle bu cıva biçimi hücrelerin içinde hapsolur ve sürekli hasara neden olur.

Cıva, beyne karşı büyük bir afiniteye sahiptir ve burada sonsuza kadar tutulabilir.

Ayrıca epitel dokularında, organlarda ve tükürük bezi gibi bezlerde birikir, tiroid, karaciğer, pankreas, testisler, prostat, ter bezleri, böbrekler ve bağırsak yolu ile deri epitelyumunda birikir.

-DR. BOYD HALEY

 

You may also like...

Subscribe
Bildir

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Sohbeti Başlat
1
Sorularınızı bana yazabilirsiniz
Merhaba, merak ettiklerinizi buradan bize yazabilirsiniz