Hücresel Susuzluk = Dehidrasyon – ATP Ve Metabolik Asidoz
Vücudumuzun % 60-70 ‘i sudan oluşur. Bu yüzden hücresel suyu düzenleme yeteneğimiz, sağlığımızın bir göstergesidir.
Her sağlıklı veya hasta insana yapılan ilk tavsiye her zaman ‘’Bol su için’’ olur. …
- Bazıları bol su içer ama yine de dudakları, cildi kurudur.
- Bazılarının sürekli gözleri kurur ve yapay gözyaşı damlaları kullanır.
- Bazıları bol su içer ama içtiğinin hemen hepsi sık sık idrara çıkma yolu ile hücrelere bile uğramadan atılır.
- Bazıları bol su içer ama yine de hep susuzluk hisseder.
- Diyabetli insanlar ise hep susuzluk çeker.
Bunlar suyu hücrelere taşıyamayanlardır.
Sadece bol su içmek, vücudun su ihtiyacını karşılamaz.
Çünkü % 70’e yakını su olan insan vücudunda tek başına su olan hiçbir hücre yoktur.
Tüm vücut sıvıları; mineraller, kofaktörler, enzimler, hormonlar, elektrolitler yolu ile çalışır ve depolanır. Yani vücudumuz su değil farklı konsantrasyonlarda sıvılar ile çalışır.
Hücrelerimiz suyu elektrolitler yolu ile kullanabilir ve yönetebilir.
Danışanlarıma çok sık söylediğim bir benzetme var:
Biz köfte veya elma yediğimizde bu hücrelerimize küçük köfte veya elma parçacıkları olarak ulaşmaz. Hücrelerimiz bir takım sıvılar içinde çözünmüş, tamamen sıvı mikrobesinler olarak köfte veya elmanın faydalı bileşenlerini alabilir.
Eğer vücudumuzun elektrolitleri yeterli değilse; suyu, elmayı, köfteyi ya da hücrelerin ihtiyacı olan diğer hammaddeleri hücrelere iletemeyiz.
Temel iki elektrolitimiz sodyum ve potasyumdur ve bana gelen testlerin %80’ inden fazlası bozuk sodyum- potasyum oranına sahiptir.
Bunu doğru yönetmeyi öğrenmeden, sağlık için alınacak çok fazla yol yoktur. Çünkü; vücudumuzda kendi başına su yoktur; elektrolit dediğimiz sıvılardan oluşan, elektrokimyasal taşıyıcımız vardır.
Elektrik enerjisinin taşındığı kabloları düşünün, işte bizim vücudumuzda da elektrolitlerimiz; mikrobesinleri hücrelere taşıyan kablolarımızdır.
İçtiğiniz suyu vücudunuzda tutacak yeterli sodyum ve potasyuma sahip değilseniz su hücrelere ulaşmaz. Su yeterli sodyum olmadan hücreler tarafından emilemez. Ama sodyum emerken potasyumu harekete geçiririz.
Danışanlarımın benden yine çok sık duyduğu bir kalıp vardır:
% 70’e yakını su olan vücudumuzda iki büyük okyanusumuz bulunur. Biri sodyum konsantrasyonu ile yoğun hücre dışı okyanusumuz, diğeri potasyum ile konsantre hücre içi okyanusumuz.
Elektriksel sinyalleşme ve yaşam- ölüm oranı denilen; sodyum- potasyum iyon kanalı bu elektrolitlerin dengesini gerektirir.
İdrar, ter, dışkının sıvı kıvamı, gözyaşı ile sürekli olarak dışarı akıttığımız şeyler, aslında su değil içimizdeki bu elektrolit havuzlarımızdır.
- Elektrolitleri tüketen en tatlı zehir, herkes tarafından kabul gören: şekerdir.
Şeker bir sodyum antagonistidir.
Vücutta glikoza dönüşen herşey, hücrelerden hem suyu hem de sodyumu uzaklaştırır.
İşlenmemiş ve rafine edilmemiş hali ile tuz, sodyumun en kolay kullanılır formudur. Size tuzu azaltmanızı söyleyen diyetlerin daha çok dehidrasyon oluşturacağı aşikar.
Sirke ile değil tuzla hazırlanmış turşu suları iyi bir sodyum kaynağıdır. Sirke fermente edilmiş etanoldür (alkol). Bu nedenle, sirke ile işlenmiş turşu suları içmek daha fazla dehidrasyon yapar.
Eğer şeker yerine tatlandırıcı kullanıyorsanız durum daha vahimdir. Çünkü şekeri taklit eden tatlandırıcılar vücudu glikoz alıyormuş gibi kandırır, böylece insülin yükselir ama gerçekte vücuda alınan glikoz yoktur. Bu, kanda insülini yükselterek daha sık acıkmanıza neden olur. Böylece tatlandırıcı kullananlarda obezite, metabolik sendrom ve kas enerisi azlığı görülür.
Çoğunlukla dokuların su tutması olarak yorumlanan ödem aslında hücrelerden suyun fazlaca uzaklaşmasıdır. Tuzun ödeme sebep olduğu söylense de bu yanlıştır, fazla şeker tüketiminde, glikoz hücrelerden su ve sodyum çektiğinden hücre dışındaki su yüzünden ödem oluşur.
Sodyum suyu hücre içinde tutarken, glikoz hücreden suyu ve sodyumu uzaklaştırır ve suyun hücre dışı boşlukta tutulmaya zorlar. Ödem olduğunda tuz yemek, sodyumun suyu hücreye geri getirmesiyle ödemi azaltır.
- Elektrolitleri tüketen diğer kaçınılmaz faktör: stres ve metabolik asidozdur.
Stres çok şiddetli elektrolit ve mineral kaybettirir.
Metabolik asidozu tamponlamak için ise vücut mineral rezervleri tükendiğinde kemik ve kas dokularındaki mineralleri çözerek kullanır.
- Elektrolitlerin düzenini bozan diğer kaçınılmaz faktör: toksik ağır metallerdir.
Cıva başta potasyum kanalları olmak üzere, çinko, selenyum, silika, demir, sülfür, kobalt, iyot ve transmembran iyon kanallarını bloke eder.
Yani istediğiniz kadar sıvı tüketip, bolca elektrolit alsanızda cıva varsa elektrolitler ile suyu hücrelere taşıyacak transmembran iyon kanallarınız aktif çalışamayacaktır.
Ve eğer suyu jelleştirerek hücre içinde tutma kapasiteniz ise hücresel ATP fonksiyonunuza bağlıdır. Eğer burada sorun varsa yine sonuç dehidrasyon yani hücresel susuzluktur.
Şimdi sağlıklı oksijenli solunumlu hücrelerin 32 ATP enerji ürettiğini, metabolik asidoz altındaki fermantasyon solunumlu hücrelerin ise sadece 2 ATP enerji ürettiğini anlattığım bilgileri hatırlayınız. Bu metabolik asidoz altında hücrelerin su tutma kapasitesin kaybı ile sonuçlanır.
https://detoks.org.tr/hastalanmak-kac-atp-tedavisi-kac-atp/
Peki hücrelere en kolay ulaşan en iyi sıvı nedir?
Sodyum, potasyum, su, kan şekeri, kalsiyum, fosfor, magnezyum ve protein açısından mükemmel elektrolit dengesine sahip seçenekler bulunur. Daha fazlası için danışınız…
Dehidrasyon Ve Metabolik Asidozun Giderilmesi- Hidratlanmak ve Hücresel Su – ATP Fonksiyonu- Ağır Metal – Mineral Testleri Ve Yorumları, Detoks Ve Kaçınılması Gereken Destekler İçin, İhtiyacı Olanlara Naturopatik Eğitim Ve Danışmanlık Verilmektedir.