Karaciğer Safra Durgunluğu Arsenik Parazitler Ve Glifosat

Arsenik safranın hareketini durdurur, yavaşlatır ve parazitler karaciğere doğru geri gider.

Arsenik normalde karaciğer tarafından safra yoluyla atılır. Yani safra hareketini durduran bu zehir kendi atılımını da engellemiş olur.

Glifosat, arseniğin toksisitesini büyük ölçüde artırır.

Glifosat ta safra üretimini ve hareketini durdurur.

Glifosat, arseniğin safra yoluyla atılım sürecini bozar, Böylece arseniği üriner sisteme yönlendirmeye zorlar, üriner atılım, sonuçta böbrek yetmezliğine yol açar.

Şimdi elimizde ne var bakalım:

Arsenik-> durgun safra-> toksik safra-> parazit ve sindirim sorunları

Ya da:

Glifosat -> daha fazla arsenik tutulumu->  daha fazla durgun safra->  daha fazla toksik safra-> daha fazla parazit ve sindirim sorunları

Ayrıca Lyme antibiyotik tedavisi yapılan herkese ceftriakson uygulanır ve ceftriaksonun klasik sonucu safra çamuru veya taşıdır.

Bu aralar arsenik zehirli çok fazla test ulaştı elime. Bu yüzden safra konusuna derin bir dalış gerektiğini hissettim.

Kısaca arsenik toksisitesine sahipseniz iyi bir safra bakımı ve parazit protokolü düşünün. Parazitlerden kalıcı kurtulabilmek için ise arseniği detoks etmeyi planlayın.  Eğer parazit gelişimine sebep olan bu faktörleri düzeltmezseniz, parazit istilaları 6 ay- 1 yıl sonra tekrar sorun olacaktır.

İşlevsel bir safra bağırsağın deterjanı gibidir.  İşlevsel safra, bağırsağı patojen mikro-organizma gelişimine, SIBO, parazit ve diğer bakteriyel büyümelere karşı korur. Aşağıdaki fotoğraf SİNDİRİM ve SAFRA desteklenmesi, DETOKS, OKSALAT metabolizması üzerinde çalışma yaptığımız  bir danışanımızın küçük oğlundan çıktı.  Sanırım bugüne kadar safranın ve sindirimin önemini en iyi gösteren görsel.  Her zaman üstüne basa basa söylediğim gibi ”en iyi detoks iyi bir sindirimdir”.  

 

Safra ve sindirim üzerinde çalışmadıkça bu korkutucu organizmalar ile bağırsağınızı ve besinlerinizi paylaşmak zorunda kalabilirsiniz.

Karaciğerin tek boşaltım yolu safradır.

Bu özel görüntüleri bizimle paylaştığı için danışanıma teşekkürler.

 

Alıntıdır:arseniğin safra üzerindeki kanserojen gelişim şeması

 

Kronik hastalığı olan hemen hemen her hastada karaciğerde aşırı miktarda safra taşı bulunur.

Bu, kronik olarak hastaya bir karaciğer temizliği yaptırarak kolayca doğrulanabilir. Ancak belirli bir karaciğer hastalığı olmadıkça, bu hayati organ nadiren diğer hastalıklar için ‘suçlu’ olarak kabul edilir. Karaciğer ve safra kesesindeki safra taşlarının çoğu, sıvı safrada bulunanlarla aynı “zararsız” bileşenlerden oluşur ve ana bileşen kolesteroldür. Bu, kolestrol içerikli safra taşlarının çoğunu Xray ve ultra-ses teknolojilerine ‘görünmez’ yapar.

Bazı safra taşlarının, tipik olarak tüm taşların yaklaşık %20’sinin tamamen minerallerden, ağırlıklı olarak kalsiyum tuzlarından ve safra pigmentlerinden oluştuğu durum farklıdır. Modern teşhis araçları, bu sertleşmiş, nispeten büyük taşları kolayca saptayabilir, ancak karaciğerdeki daha yumuşak, kireçlenmemiş taşları gözden kaçırma eğilimindedir. Ultrason, yalnızca karaciğerin safra kanallarını tıkayan aşırı miktarda kolesterol bazlı taş (% 95 kolesterol) olduğunda, yağlı karaciğer olarak bilinen şeyi ortaya çıkarır. Bu gibi durumlarda, ultrason resimleri neredeyse tamamen beyaz görünen (siyah yerine) bir karaciğer gösterir. Yağlı bir karaciğer, boğulmaya yenik düşmeden ve işlevini yitirmeden önce 20.000’e kadar taş toplayabilir.

Yağlı bir karaciğeriniz varsa ve doktora giderseniz, size karaciğerinizde ‘yağlı yapılar’ olduğunu söyler. Yine de size intrahepatik taşlarınız (karaciğer safra kanallarını tıkayan taşlar) olduğunu söylemesi pek olası değildir. Daha önce bahsedildiği gibi, daha küçük intrahepatik taşların çoğu ultrason taraması ile saptanamaz. Bununla birlikte, ultrason görüntüsünün uzmanlar tarafından dikkatli bir şekilde incelenmesi, karaciğerdeki küçük safra kanallarının tıkanma sonucu genişleyip genişlemediğini gösterecektir. Daha büyük taşlardan bazıları görülebilir. Bununla birlikte, büyük bir karaciğer sorunu belirtisi olmadıkça, doktorlar nadiren intrahepatik taşları kontrol eder.

Karaciğer yağlanmasının veya safra yollarındaki taşların erken evreleri kolaylıkla tanınıp teşhis edilebilse de, günümüzün tıbbi kliniklerinde bu hayati organı ‘taşıması’ gereken ağır yükten kurtaracak hiçbir yöntem yoktur. Gerçek şu ki, çoğu insan karaciğerde yüzlerce ve çoğu durumda binlerce katılaşmış safra topakları biriktirmiştir. Bu taşlar sürekli olarak safra kanallarını tıkar. Taşların bir bütün olarak karaciğer performansı üzerindeki olumsuz etkisi göz önüne alındığında, bunların yumuşak kolesterol kümelerinden mi yoksa sert, kristalize mineral tuzlarından mı oluştuğu önemsizdir. Sağlık pratisyenlerimiz veya biz onları geleneksel safra taşları, yağ birikintileri veya sertleştirilmiş safradan oluşan pıhtılar olarak kabul edelim, safranın safra kanallarından akmasını önleme etkisi her üç varsayımda da ortaktır.

Asıl sorun şu, tıkalı safra akışı gibi basit bir şey nasıl konjestif kalp yetmezliği, diyabet veya kanser gibi karmaşık hastalıklara neden olabilir?

 

Safranın Önemi

Karaciğerin en önemli işlevlerinden biri, günde yaklaşık 1-1½ litre safra üretmektir. Safra, alkali (asidik) ve çok acı bir tada sahip viskoz, sarımsı bir sıvıdır. Çoğu yiyecek safra olmadan uygun şekilde sindirilemez. Örneğin, ince bağırsakların yediğiniz gıdadaki yağ ve kalsiyumu emmesini sağlamak için, gıdanın önce safra ile karıştırılması gerekir. Yağın düzgün emilmemesi safra salgısının yetersiz olduğunu gösterir. Sindirilmemiş yağ bağırsak yolunda kalır. Yağ, diğer atık ürünlerle birlikte kalın bağırsağa ulaştığında, bakteriler yağın bir kısmını yağ asidi bileşenlerine ayırır veya dışkı ile atılır. Yağ sudan daha hafif olduğu için dışkıyı yüzdürebilir. Yağ emilmezse, kalsiyum da emilmez ve kanda bir eksiklik kalır. Kan daha sonra ekstra kalsiyumunu kemiklerden alır. Kemik yoğunluğu problemlerinin çoğu, yeterli kalsiyum almamaktan çok yetersiz safra salgılanmasından ve yağların zayıf sindirilmesinden kaynaklanır.

Safra, gıdalarımızda bulunan yağları parçalamanın yanı sıra karaciğerdeki toksinleri de uzaklaştırır. Safranın daha az bilinen ama son derece önemli işlevlerinden biri, bağırsakları asitten arındırmak ve temizlemektir. Safra, siboya karşı bağırsağın deterjanıdır. Karaciğer veya safra kesesindeki safra taşları safra akışını kritik şekilde engellediyse, dışkı rengi normal yeşilimsi kahverengi yerine ten rengi, turuncu-sarı veya kil gibi soluk olabilir. Safra taşları sağlıksız beslenme ve yaşam tarzının bir sonucudur. Hastalığa neden olan diğer tüm faktörler ortadan kaldırıldıktan sonra bile karaciğerde hala safra taşları varsa, bunlar yine de önemli bir sağlık riski oluşturur, hastalığa ve erken yaşlanmaya neden olabilir. Bu taşları çıkararak vücut bir bütün olarak normal, sağlıklı aktivitelerine devam edebilir.

Sindirim Sistemi Bozuklukları

Sindirim sisteminde dört ana faaliyet vardır: Yutma, Sindirim, Emilim ve Eliminasyon.

Sindirim kanalı ağızda başlar, göğüs, karın ve pelvis bölgesinden geçer ve anüste biter. Yiyecekler yutulduğunda, bir dizi sindirim süreci gerçekleşmeye başlar. Bunlar, çiğneme yoluyla besinin mekanik veya kimyasal parçalanması olarak ikiye ayrılabilir.  Kimyasal sindirim enzimlerle, sindirim sistemi bezleri tarafından üretilen salgılarla yapılır.

Enzimler, kendileri değişmeden diğer maddelerde kimyasal değişikliklere neden olan veya bunları hızlandıran çok küçük kimyasal maddelerdir. Sindirim enzimleri, ağızdaki tükürük bezlerinin tükürüğünde, midede mide özsuyunda, ince bağırsakta bağırsak özsuyunda, pankreasta pankreas özsuyunda ve karaciğerde safrada bulunur.

Emilim, sindirilmiş gıdanın küçük besin parçacıklarının bağırsak duvarlarından geçerek vücut hücrelerine dağıtılmak üzere kan ve lenf damarlarına geçtiği süreçtir. Bağırsaklar, sindirilemeyen veya emilemeyen gıda maddelerini dışkı olarak atar. Fekal madde ayrıca kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasından (katabolizma) kaynaklanan atık ürünleri taşıyan safrayı da içerir. Ayrıca vücuttan atılan atıkların üçte biri bağırsak bakterilerinden oluşur.

Bağırsak günlük biriken atıkları her gün dışarı atarsa, vücut ancak sorunsuz ve verimli bir şekilde çalışabilir.

Sağlık, sindirim sistemindeki bu ana faaliyetlerin her birinin dengeli işleyişinin doğal sonucudur. Hastalık ise bu işlevlerden biri veya birkaçı bozulduğunda ortaya çıkar. Karaciğer ve safra kesesinde safra taşlarının bulunması, gıdanın sindirimi ve emilimi ile atıkların atılması üzerinde güçlü bir yıkıcı etkiye sahiptir.

Pankreas hastalıkları

Pankreas, başı duodenumun kıvrımında yer alan küçük bir bezdir. Ana kanalı, safra kanalının ampullası olarak bilinen şeyi oluşturmak için ortak safra kanalına (karaciğer ve safra kesesi) birleşir. Ampulla duodenuma orta noktasından girer. Pankreas, insülin ve glukagon hormonlarını salgılamanın yanı sıra karbonhidratları, proteinleri ve yağları sindiren enzimler içeren pankreas suyu üretir. Asit mide içeriği duodenuma girdiğinde pankreas suyu ve safra ile karıştırılır. Bu, pankreas enzimlerinin en etkili olduğu (hem safra hem de pankreas suyu alkalidir) uygun asit/alkali dengesini (pH değeri) oluşturur.

Karaciğer veya safra kesesindeki safra taşları, safra salgısını günde yaklaşık bir litre olan normal miktardan günde bir fincana kadar düşürür. Bu, özellikle katı veya yağ içeren yiyecekler tüketildiğinde sindirim sürecini ciddi şekilde bozar. Daha sonra, pH çok düşük kalır, bu da pankreatik enzimlerin yanı sıra ince bağırsak tarafından salgılananların etkisini de engeller.

Sonuç, yiyeceğin yalnızca kısmen sindirilmesidir. Midenin hidroklorik asidi ile doyurulmuş yanlış sindirilmiş yiyecekler, tüm bağırsak sistemi üzerinde çok tahriş edici, toksik bir etkiye sahip olabilir.

Bir safra taşı, safra kesesinden ortak safra kanalı ile pankreatik kanalların birleştiği ampullaya taşınmışsa, pankreas suyunun salınması engellenir ve safra pankreasa doğru hareket eder. Bu, normalde sadece duodenumda aktif olan protein parçalayıcı pankreas enzimlerinin pankreastayken aktive olmasına neden olur. Bu enzimler, pankreas dokusunun enfeksiyona, süpürasyona ve lokal tromboza yol açabilen kısımlarını sindirmeye başlar. Bu durum pankreatit olarak bilinir. Ampullayı tıkayan safra taşları, pankreas hücrelerine daha fazla zarar verebilecek ve sonunda habis tümörlere yol açabilecek bakteri, virüs ve toksinleri pankreasa salar. Tümörler çoğunlukla safra ve pankreas suyunun akışını engelledikleri pankreasın başında meydana gelir. Bu duruma genellikle sarılık eşlik eder. Karaciğer, safra kesesi ve ampulladaki safra taşları da hem insüline bağımlı hem de insüline bağımlı olmayan diyabet tiplerinden sorumlu olabilir. Çocuklar da dahil olmak üzere diyabet teşhisi konan tüm hastalarımın karaciğerlerinde büyük miktarlarda taş vardı. Sağlıklı bir rejim ve hayvansal ürünlerden yoksun bir diyet izlemeleri koşuluyla, her karaciğer temizliği durumlarını daha da iyileştirdi.

Karaciğer, vücudun hayati “yakıt” kaynağını (örneğin, besinler ve enerji) işlemekten, dönüştürmekten, dağıtmaktan ve sürdürmekten sorumlu olduğundan, bu işlevlere müdahale eden herhangi bir şeyin karaciğerin sağlığı üzerinde ciddi ve zararlı bir etkisi bulunur.

En güçlü müdahale safra taşlarının varlığından kaynaklanır.

Karaciğer, organ hücrelerinin, hormonların ve safranın temel bir yapı malzemesi olan kolesterol üretmenin yanı sıra vücudun fonksiyonlarını, büyümesini ve iyileşmesini etkileyen hormonlar ve proteinler de üretir. Ayrıca yeni amino asitler yapar ve mevcut olanları proteinlere dönüştürür. Bu proteinler, hücrelerin, hormonların, nörotransmiterlerin, genlerin vb. yapısına girerler

Safra taşları tüm bu hayati görevler için bir tehlikedir.

Karaciğer, kandaki alkolü parçalamanın yanı sıra zararlı maddeleri, bakterileri, parazitleri ve kimyasal ilaçların belirli bileşenlerini detoksifiye eder. Atıkları veya zehirleri vücuttan güvenle atılabilecek maddelere dönüştürmek için özel enzimler kullanır. Karaciğer dakikada bir litreden fazla kanı süzer. Filtrelenen atık ürünlerin çoğu karaciğeri safra akışı yoluyla terk eder. Safra kanallarını tıkayan safra taşları karaciğerde yüksek düzeyde toksisiteye ve nihayetinde karaciğer hastalıklarına yol açar. Bu gelişme, normalde karaciğer tarafından parçalanan farmasötik ilaçların alınmasıyla daha da şiddetlenir. Safra taşlarının varlığı, normal dozlarda bile ‘aşırı doz’ ve yıkıcı yan etkilere neden olabilen ilaç kimyasallarının ve ağır metallerin detoksifikasyonu önler. Ayrıca, karaciğerin etki ettiği ilaçların parçalanma ürünlerinden zarar görme riski altında olduğu anlamına gelir. Uygun şekilde detoksifiye edilmeyen alkol benzer sorunlara neden olabilir.

Tüm karaciğer hastalıklarından önce, safra taşları yoluyla yaygın safra kanalı tıkanıklığı görülür. Safra taşları, karaciğeri oluşturan ana birimler olan karaciğer lobüllerinin yapısal çerçevesini bozar (bkz. Daha sonra, bu lobüllere ve onları oluşturan hücrelere giden kan dolaşımı giderek zorlaşır. Ek olarak, karaciğer hücrelerinin safra üretimini kesmesi gerekir.)

Sinir lifleri zarar görür. Uzun süreli boğulma sonunda karaciğer hücrelerine ve lobüllerine zarar verir veya yok eder. Hasarlı hücrelerin fibröz doku ile kademeli olarak yer değiştirmesi, daha fazla tıkanmaya ve karaciğerin kan damarları üzerindeki basıncın artmasına neden olur.

Karaciğer hücrelerinin yenilenmesi hasara ayak uydurmazsa, karaciğer sirozu yakındır. Karaciğer sirozu genellikle ölüme yol açar. Karaciğer yetmezliği, o kadar çok karaciğer hücresi yok edildiğinde, organın çeşitli önemli ve hayati fonksiyonlarını yerine getirmek için yetersiz sayıda hücre kaldığında meydana gelir.

Karaciğer yetmezliğinin sonuçları arasında uyuşukluk, konfüzyon, el sallama (çırpma titreme), kan şekerinde düşme, enfeksiyon, böbrek yetmezliği ve sıvı tutulması, kontrolsüz kanama, koma ve ölüm yer alır. Bununla birlikte, karaciğerin iyileşme gücü dikkate değerdir. Safra taşları çıkarılırsa, alkol ve ilaç alımı kesilirse, hastalık sırasında karaciğer hücrelerinin çoğu yok edilmiş olsa bile uzun vadeli sorunlar olmaz. Hücreler yeniden büyüdüğünde, bunu normal işleve izin verecek şekilde düzenli bir şekilde yaparlar. Bu mümkündür çünkü karaciğer yetmezliğinde (karaciğer sirozuna karşı) karaciğerin temel yapısı önemli ölçüde bozulmamıştır.

Akut hepatit, tüm karaciğer hücresi grupları ölmeye başladığında ortaya çıkar. Safra taşları, karaciğer hücrelerini istila edip enfekte edebilen ve hücre dejeneratif değişikliklere neden olabilen büyük miktarlarda viral materyal barındırır. Safra taşlarının sayısı ve boyutu arttıkça ve daha fazla hücre enfekte olup öldükçe, tüm lobüller çökmeye başlar ve kan damarları bükülmeye başlar. Bu, kalan karaciğer hücrelerine kan dolaşımını büyük ölçüde etkiler. Bu değişikliklerin karaciğer üzerindeki hasarının boyutu ve genel performansı büyük ölçüde karaciğer safra kanallarında safra taşlarının neden olduğu tıkanıklığın derecesine bağlıdır. Karaciğer kanseri, yalnızca karaciğer safra kanallarının uzun yıllar ilerleyici tıkanmasından sonra ortaya çıkar. Bu aynı zamanda mide-bağırsak sistemi, akciğerler veya memedeki birincil tümörlerden kaynaklanan karaciğerdeki tümörler için de geçerlidir.

Karaciğer enfeksiyonlarının çoğu (tip A, tip B ve tip non-A ve tip non-B), belirli sayıda karaciğer lobülü safra taşlarıyla tıkandığında ortaya çıkar, bu çok erken yaşlarda bile olabilir.

Sağlıklı bir karaciğer ve bağışıklık sistemi, virüsün dış ortamdan alınmasına veya başka bir şekilde kan dolaşımına girmesine bakılmaksızın virüs materyalini mükemmel bir şekilde yok edebilir. Bu virüslere maruz kalan tüm insanların çoğunluğu asla hastalanmaz. Bununla birlikte, büyük miktarlarda safra taşı bulunduğunda, karaciğer toksik hale gelir ve viral enfeksiyonlara karşı kendini savunamaz.

Safra taşları çok sayıda canlı virüs barındırabilir. Bu virüslerin bir kısmı serbest kalıp kana girdikten sonra kronik hepatite neden olabilir. Karaciğerin viral olmayan enfeksiyonlarına, safra taşlarıyla tıkanmış safra kanallarının herhangi birinden yayılan bakteriler neden olur.

Safra kanallarında safra taşlarının bulunması karaciğer hücresinin kloroform, sitotoksik ilaçlar, anabolik steroidler, alkol, aspirin, mantarlar, gıda katkı maddeleri vb. toksik maddelere ve ayrıca çok sayıda tıbbi ilaçta bulunan diğer öngörülemeyen maddelere marurziyet yaratır.

Birçok alerji, bu tür aşırı duyarlılıktan kaynaklanır. Aynı nedenle, tıbbi ilaçların alımından kaynaklanan toksik yan etkilerde, Federal İlaç İdaresi’nin (FDA) veya ilaç şirketlerinin farkında bile olmayabileceği yan etkilerde ciddi bir artış olabilir. Sarılığın en yaygın biçimi, safra taşlarının safra kanalına takılıp onikiparmak bağırsağında safra taşları ve karaciğer lobüllerinin yapısal çerçevesini bozan fibröz dokudan kaynaklanır. Safranın safra kanallarından (canaliculi) hareketi bloke edilir ve karaciğer hücreleri artık bilirubin olarak bilinen safra pigmentini konjuge edemez ve salgılayamaz. Sonuç olarak, hem safra hem de kan dolaşımında yapıldığı maddeler birikmiştir. Bilirubin birikmeye başladığında deride leke bırakır. Kandaki bilirubin konsantrasyonu, hem deride hem de gözlerin konjonktivasında sarı bir renklenme belirginleşmeden önce normalin üç katı olabilir. Konjuge olmayan bilirubinin beyin hücreleri üzerinde toksik etkisi vardır. Sarılık ayrıca pankreas başındaki bir tümörden de kaynaklanabilir.

 

Safra Kesesi ve Safra Kanalları Hastalıkları

Karaciğer, iki hepatik kanal yoluyla ortak hepatik kanala geçen safra salgılar. Ortak hepatik kanal, safra kesesinden gelen sistik kanalla birleşmeden önce bir buçuk inç kadar uzanır. Safra, ortak safra kanalından bağırsak yoluna doğru, yolculuğuna devam etmeden önce safra kesesine akmalıdır. Safra kesesi, safra kanalından çıkıntı yapan armut biçimli bir kesedir. Karaciğerin arka tarafına yapışık Normal bir safra kesesi genellikle yaklaşık iki ons sıvı safra tutar. Ancak safra kesesindeki safra, karaciğerden çıktığı zamanki formunda değildir. Safra kesesinde o kadar büyük bir aktif tuz ve su geri emilimi vardır ki, safra hacmi orijinal miktarının yalnızca onda birine düşer. Safra tuzları emilmez, yani konsantrasyonları yaklaşık on kat artar. Bununla birlikte, safraya mukus eklenir ve bu da onu kalın mukus benzeri bir malzemeye dönüştürür.

Yüksek konsantrasyonu safrayı güçlü bir sindirim sıvısı yapar.

Safra kesesinin kas duvarları, asitli yiyecekler ve protein ürünleri mideden on iki parmak bağırsağına girdiğinde safrayı dışarı atar ve kasılır. Duodenuma giren gıda yüksek oranda yağ içeriyorsa, daha belirgin bir aktivite not edilir. Safradaki safra tuzları, yağı emülsifiye etmek ve sindirimini kolaylaştırmak için kullanılır. Safra tuzları işlerini yaptıktan ve emülsifiye edilmiş yağı bağırsak emilimi için bıraktıktan sonra, bağırsakta ilerlerler. Çoğu ince bağırsağın son bölümünde emilir ve karaciğere geri taşınır. Orada tekrar safrada toplanır ve duodenuma salgılanır. (Not: bağırsak tıkanıklığı, uygun safra üretimi ve yağ sindirimi için gerekli olan safra tuzlarının miktarını keskin bir şekilde azaltır). Safra taşları öncelikle kolesterol veya kalsiyum veya bilirubin gibi pigmentlerden yapılabilir. Kolesterol en yaygın yapıdır, ancak taşların çoğu karışık bileşime sahiptir. Kolesterol, kalsiyum ve safra pigmentlerinin yanı sıra safra tuzları, su ve mukusun yanı sıra toksinler, bakteriler ve bazen de ölü parazitler içerebilirler. Tipik olarak, safra kesesi içindeki taşların boyutu, belirgin semptomlar ortaya çıkmaya başlamadan önce yaklaşık 8 yıl boyunca büyür. Daha büyük taşlar genellikle kireçlenir ve radyolojik yollarla veyaultrasonografi kullanılarak kolayca tespit edilebilir. Safra kesesinde bulunan safra taşlarının yüzde seksen beşi yaklaşık ¾ inç (2 santimetre) çapındadır ancak bazılarının çapı 2-3 inç (6 santimetre) kadar büyüyebilir. Bir safra taşı safra kesesinden kayar ve sistik safra kanalında veya ortak safra kanalında sıkışırsa, kanalın duvarında çok güçlü spazmodik kasılma olur. Kasılma, taşı ileriye doğru hareket ettirmeye yardımcı olur. Bu, biliyer kolik olarak bilinen şiddetli ağrıya neden olur ve buna safra kesesinin önemli ölçüde şişmesi eşlik eder. Safra kesesi safra taşlarıyla doluysa, aşırı derecede ağrılı spazmodik kas kasılmalarına da girer. Safra taşları, safra kesesinin astarının yanı sıra kistik ve ortak safra kanallarında tahrişe ve iltihaplanmaya neden olabilir. Bu durum kolesistit olarak bilinir. Üst üste mikrobiyal enfeksiyon da olabilir.

Safra kesesi ile duodenum veya kolon arasındaki dokuların fistül oluşumu ve fibröz adezyonlarla birlikte ülserasyonu nadir değildir.

Safra kesesi hastalığı genellikle karaciğerden kaynaklanır. Karaciğer lobülleri safra taşı ve sonunda fibröz doku nedeniyle yapısal olarak bozulunca, portal vende venöz kan basıncı yükselmeye başlar. Bu da, venöz kanı safra kesesinden portal vene akıtan kistik damardaki kan basıncını artırır. Atık ürünlerin sistik kanal yoluyla eksik eliminasyonu, safra kesesi dokusunda asidik atıkların yedeklenmesine neden olur. Bu da safra kesesinin performansınıkademeli olarak düşürür. Safra taşlarının oluşumu an meselesidir.

Bağırsak Hastalıkları

İnce bağırsak, pilor sfinkterinde mide ile devam eder ve 16-19 inç (5-6 metre) uzunluğa sahiptir. Yaklaşık 4¾ inç (1-1½ metre) uzunluğundaki kalın bağırsağa götürür. İnce bağırsak karbonhidrat, protein ve yağların sindirimini tamamlamak için bağırsak suyu salgılar. Ayrıca vücudu beslemek ve korumak için gerekli besin maddelerini emer ve midede hidroklorik asidin anti-mikrobiyal etkisinden kurtulan mikropların neden olduğu enfeksiyona karşı vücudu korur.

Mideden gelen asitli besin (kime) onikiparmak bağırsağına girdiğinde önce safra ve pankreas suyuyla, sonra bağırsak suyuyla karışır. Karaciğer ve safra kesesindeki safra taşları, pankreas enzimlerinin karbonhidratları, proteinleri ve yağları sindirme yeteneğini zayıflatan safra salgısını büyük ölçüde azaltır. Bu da, ince bağırsağın bu gıdaların besin bileşenlerini (örneğin, karbonhidratlardan monosakkaritler, proteinden amino asitler ve yağlardan yağ asitleri ve gliserol) uygun şekilde emmesini engeller.

Bağırsaklarda safra bulunması yağların, kalsiyumun ve K vitamininin emilmesi için gerekli olduğundan, safra taşları kalp hastalığı, osteoporoz ve kanser gibi hayatı tehdit eden hastalıklara yol açabilir. Karaciğer, kanın pıhtılaşmasından sorumlu bileşikleri üretmek için yağda çözünen K vitaminini kullanır. K vitamini emiliminin zayıf olması durumunda hemorajik hastalık meydana gelebilir. Yağ sindiriminde sorun varsa safra, pankreatik lipaz ve belli bir miktar pankreatik yağ eksikliğinden dolayı bu vitamin yeterince emilemez. İkinci nedenden dolayı, az yağlı bir diyet uygulamak kişinin hayatını tehlikeye atabilir. K Vitamini; kalsiyum, kemik ve dişlerin sertleşmesi, kanın pıhtılaşması ve kas kasılma mekanizması için gereklidir. K Vitamini için geçerli olan, A, E ve D Vitamini dahil olmak üzere diğer tüm yağda çözünen vitaminler için de geçerlidir. A vitamini ve karoten de sadece yağ emilimi normalse ince bağırsaktan yeterince emilir. A vitamini emilimi yetersizse, epitel hücreleri hasar görür. Bu hücreler vücuttaki tüm organların, kan damarlarının, lenf damarlarının vb. önemli bir parçasını oluşturur. A vitamini ayrıca sağlıklı gözleri korumak ve mikrobiyal enfeksiyona karşı korumak veya azaltmak için gereklidir. D vitamini kemiklerin ve dişlerin yapısı için gereklidir. Bu noktada bu vitaminleri takviye etmenin  neden eksiklik sorununu çözmediği anlaşılabilir. Özetle,normal safra sekresyonları olmadan bu vitaminler uygun şekilde sindirilmez ve emilmez ve bu nedenle lenfatik ve üriner sistemlerde önemli hasarlara neden olabilir.

Yetersiz sindirilen gıdalar, ince ve kalın bağırsaklarda fermente olma ve çürüme eğilimindedir. Ayrışma sürecini hızlandırmaya yardımcı olmak için çok sayıda bakteri çekerler. Parçalanma ürünleri ve bakteriler tarafından üretilen kimyasallar genellikle çok zehirlidir. Bütün bunlar, hastalığa neden olan maddelere karşı vücudun en önde gelen savunma hatlarından biri olan bağırsak mukus astarını güçlü bir şekilde tahriş eder. Bu toksinlere düzenli olarak maruz kalmak, vücudun %60’ı bağırsaklarda bulunan bağışıklık sistemini bozar. Sürekli bir toksin akışıyla aşırı yüklenen ince ve kalın bağırsaklar, ishal, kabızlık, karın gazı, Crohn hastalığı, ülseratif kolit, divertiküler hastalık, fıtıklar, polipler, dizanteri, apandisit, volvulus, invajinasyonlar dahil olmak üzere bir dizi rahatsızlıktan etkilenebilir. Bunların yanı sıra iyi huylu ve kötü huylu tümörlerde bunlara eklenir.

Aktif bir safra akışı, yiyeceklerin iyi bir şekilde sindirilmesini ve emilmesini sağlar ve bağırsak yolu boyunca güçlü bir temizleme etkisine sahiptir. Vücudun her parçası, sindirim sistemi yoluyla sağlanan temel besinlere ve ayrıca atık ürünlerin sindirim sisteminden etkili bir şekilde uzaklaştırılmasına bağlıdır. Karaciğer ve safra kesesindeki safra taşları bu hayati süreçlerin her ikisini de önemli ölçüde bozar. Bu nedenle, vücudu etkileyebilecek farklı rahatsızlık türlerinin hepsinden değilse de çoğundan sorumlu tutulabilirler. Safra taşlarının çıkarılması, sindirim ve boşaltım işlevlerinin normalleşmesine, hücre metabolizmasının iyileştirilmesine ve vücuttaki dengenin korunmasına yardımcı olur.

Sinir Sistemi Bozuklukları

Tüm hayatımız, hissettiklerimiz tarafından belirlenir. Kişiliğimiz, kendimizi taşıma şeklimiz, diğer insanlarla etkileşimlerimiz, ruh halimiz, isteklerimiz, sabrımız, tolerans seviyemiz ve daha fazlası, sinir sistemimizin sağlık durumundan büyük ölçüde etkilenir.

Günümüzün hızlı tempolu dünyasında, vücudumuza zarar veren çeşitli koşullara maruz kalıyoruz. Beyin tüm vücudun kontrol merkezidir ve uygun şekilde beslenmediği sürece hayatınız fiziksel ve duygusal bir karmaşaya dönüşebilir.

Beyin hücreleri, bu kimyasalları üretmek için gerekli besinler sağlanıyorsa, ihtiyaç duydukları miktarda kimyasal üretme yeteneğine sahiptir. Modern yoğun tarım, toprağın besin maddelerinin çoğunu tüketmiş olsa da besin eksikliklerinin çoğu, sindirim sisteminin ve özellikle karaciğerin zayıf performansı nedeniyle ortaya çıkar. Bu tür besinlerin eksikliği, beynimizin en iyi şekilde çalışması için ihtiyaç duyduğu kimyasalları üretme yeteneğini engelleyebilir.

Beyin, standartların altında miktarda besinle oldukça uzun bir süre çalışabilir, ancak ödenen bedel sağlıksızlık, yorgunluk, enerji eksikliği, ruh hali değişimleri, hastalık, ağrı – sızılar ve genel rahatsızlıktır. Bazı eksiklikler akıl hastalığı olarak kendini gösterir.

Beyni, omuriliği, omurilik ve kraniyal sinir çiftlerini ve otonomik fonksiyonları içeren sinir sistemi büyük ölçüde kanın kalitesine bağlıdır. Kan, saman renginde şeffaf bir sıvı olan plazma ve hücrelerden oluşur. Plazmanın bileşenleri su, plazma proteinleri, mineral tuzlar, hormonlar, vitaminler, besin maddeleri, organik atık ürünler, antikorlar ve gazlardır.

Üç çeşitkan hücresi vardır: beyaz hücreler (lökositler), kırmızı hücreler (eritrositler) ve trombositler.

Kandaki herhangi bir anormal değişiklik sinir sistemini etkiler.

Her üç kan hücresi tipi de, sindirim sistemi yoluyla sağlanan besinlerle beslenen ve muhafaza edilen kırmızı kemik iliğinde oluşur. Karaciğerdeki safra taşları, plazmayı aşırı atık madde ile dolduran ve kırmızı kemik iliğine besin tedarikini azaltan yiyeceklerin sindirimini ve asimilasyonunu engeller. Bu da kan hücresi bileşenlerinin dengesini bozar, hormonal yolları bozar ve sinir sisteminde anormal tepkilere neden olur. Sinir sistemini etkileyen hastalıkların çoğu, işlevsiz bir karaciğerin neden olduğu, yanlış oluşturulmuş kandan kaynaklanır.

Karaciğerin sayısız işlevinin her birinin sinir sistemi ve özellikle beyin üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Karaciğer hücreleri, glikojeni (kompleks şeker), oksijen ve suyun yanı sıra sinir sistemi için ana besin maddesi olan glikoza dönüştürür. Glikoz, enerji gereksinimlerinin çoğunu sağlar.

Beyin, vücut ağırlığının sadece ellide birini oluşturmasına rağmen, vücuttaki toplam kan hacminin yaklaşık beşte birini içerir. Çok miktarda glikoz tüketir. Karaciğerdeki safra taşları, organların, duyuların ve zihnin performansını etkileyebilecek şekilde beyne ve sinir sisteminin geri kalanına giden glikoz miktarını büyük ölçüde azaltır. Dengesizliğin erken aşamalarında, kişi özellikle tatlı veya nişastalı yiyecekler için aşerme geliştirebilir ve sık sık ruh hali dalgalanmaları veya duygusal stres yaşayabilir.

Karaciğer ayrıca mevcut amino asitlerden plazma proteinlerini ve kan pıhtılaşma faktörlerinin çoğunu oluşturur. Bu işlev, safra taşlarının varlığıyla giderek daha fazla bastırılır.

Pıhtılaşma faktörlerinin üretimi düşerse, trombosit sayısı düşer ve spontan kılcal kanama veya hemorajik hastalık olabilir. Beyinde bir kanama meydana gelirse beyin dokusunun tahribatına, felce veya ölüme neden olabilir. Kanamanın şiddeti, hipertansiyon ve alkol kötüye kullanımı gibi tetikleyiciler tarafından belirlenebilir. Yeni hücrelerin üretimi, safra taşları karaciğer hücrelerine kan akışını kestiğinde karaciğerde meydana gelen hasarlı veya yıpranmış hücrelerin yıkımına ayak uyduramadığında da trombosit sayıları düşer. K vitamini ayrıca majör pıhtılaşma faktörlerinin sentezi için de gereklidir. K vitamini karaciğerde depolanan yağda çözünen bir vitamindir ve emilim için kolonda safra tuzları gereklidir. Karaciğer ve safra kesesindeki safra taşları safra akışını engellediğinde, yetersiz yağ emilimine yol açtığında K vitamini eksik hale gelir.

Daha önce tartışıldığı gibi, karaciğerdeki safra taşları vasküler sistem bozukluklarına yol açabilir. Kan değişip kalınlaştığında, kan damarları sertleşmeye ve hasar görmeye başlar. Yaralı bir arterde bir kan pıhtısı oluşursa, bir parça kan pıhtısı (emboli) yaralanmanın uzağındaki küçük bir artere yerleşebilir ve kan akışını engelleyerek iskemiye ve enfarktüse neden olabilir. Enfarktüs bir beyin arterinde meydana gelirse buna inme denir.

Tüm dolaşım bozuklukları beyni ve sinir sisteminin geri kalanını etkiler. Karaciğer fonksiyonlarının bozulması özellikle merkezi sinir sisteminin ana destek dokusunu oluşturan atrositler-hücreleri etkiler. Bu durum apati, oryantasyon bozukluğu, deliryum, kas sertliği ve koma ile karakterizedir. Normalde karaciğer tarafından detoksifiye edilen kolondan emilen nitrojen bakteriyel atık, kan yoluyla beyin hücrelerine ulaşır. Amonyak gibi diğer metabolik atık ürünler toksik konsantrasyonlara ulaşabilir ve beyindeki kan damarlarının geçirgenliğini değiştirebilir ve kan-beyin bariyerinin etkinliğini azaltabilir. Bu, farklı zararlı maddelerin de beyne girmesine ve daha fazla hasara neden olmasına izin verebilir.

Beynin nöronları artık yeterince beslenmezse, nöral dokuda atrofi olur ve bu da bunamaya veya Alzheimer hastalığına yol açar.

Beyin hormonu ve nörotransmiter dopamin üretiminden sorumlu olan nöronların yetersiz beslenmesi durumunda Parkinson hastalığı ortaya çıkar.

Multipl Skleroz (MS), sinir hücrelerinin aksonlarının çoğunu çevreleyen yağlı maddeden bir kılıf olan miyelin üreten hücreler yetersiz beslendiğinde ortaya çıkar. Miyelin kılıf azalır ve aksonlar hasarlanır.

Karaciğer vücuttaki yağlı maddelerin sindirimini, emilimini ve metabolizmasını kontrol eder. Safra taşları yağ metabolizmasına müdahale eder ve kandaki kolesterol seviyelerini etkiler. Kolesterol, tüm vücut hücrelerimizin temel yapı taşıdır ve her metabolik süreç için gereklidir. Beynimiz %10’dan fazla saf kolesterolden oluşur. Kolesterol beyin gelişimi ve beyin fonksiyonu için önemlidir. Sinirleri hasara veya yaralanmaya karşı korur. Kan yağlarındaki dengesizlik sinir sistemini derinden etkileyebilir ve bu nedenle vücutta hemen hemen her türlü hastalığa neden olabilir.

Safra taşlarının karaciğer ve safra kesesinden çıkarılması, tüm hücrelere besin tedarikini arttırır, böylece sinir sistemini gençleştirir ve vücuttaki tüm fonksiyonları iyileştirir.

 

Safra taşları vücutta önemli bir hastalık nedenidir.

Vücudun en karmaşık, çok yönlü ve etkili organı olan karaciğerin işleyişini bozarlar. Çok karmaşık olduğu için hiç kimse yapay bir karaciğer tasarlamadı. Karmaşıklıkta beyinden sonra ikinci olan karaciğer, sindirim ve metabolizmanın en karmaşık süreçlerini yönetir ve böylece vücuttaki her hücrenin yaşamını ve sağlığını etkiler. Karaciğerin işini düzgün ve verimli yapmasının önündeki engeller kaldırılarak vücut sürekli bir denge ve canlılık durumuna dönebilir.

 

Ölümcül hastalıklar da dahil olmak üzere neredeyse her türlü hastalıktan muzdarip binlerce hastayla yapılan araştırmalarda, her kişinin karaciğerinde ve çoğu durumda safra kesesinde çok sayıda safra taşı bulundu. Bu taşları karaciğer temizliği yoluyla ortadan kaldırarak ve sağlığı şekillendiren basit alışkanlıklar ve destekleyici önlemler alarak, insanlar hem geleneksel hem de alternatif tedavi yöntemlerine meydan okuyan hastalıklardan kurtuldu.

Aşağıda, karaciğerde ve safra kesesinde safra taşı varlığını gösteren en yaygın işaretlerden bazılarının bir açıklaması yer almaktadır. Bunlardan herhangi birine sahipseniz, büyük olasılıkla karaciğer temizliğinden büyük faydalar elde edersiniz. Uygulamamda, bu göstergelerin oldukça doğru olduğunu gördük. Taş olup olmadığından emin değilseniz, yine de karaciğeri temizlemek faydalı olabilir; ne olursa olsun sağlığınızı önemli ölçüde iyileştirebilir. Eski bir söz vardır: “Muhallebinin ispatı onu yemektir.” Safra taşınız olduğunu kendinize kanıtlamanın tek yolu karaciğeri yıkamaktır. Tüm taşları çıkardığınızda hastalık belirtilerinin yavaş yavaş kaybolacağını ve sağlığın normale döneceğini keşfedeceksiniz.

 

Dışkı Maddesinin Yapısı (safra taşı varsa)

⇒ Dışkı veya dışkı maddesi keskin, ekşi veya nüfuz edici bir koku yayar. Bu, gıdanın düzgün bir şekilde sindirilmediğini gösterir. Fermente ve çürümüş yiyecekler ve dışkıda büyük miktarlarda ‘düşmanca’ bakteri bulunması, anormal bir kokuya ve yapışkan dokuya yol açar. Normal dışkı, anüsün kirlenmesini önleyen ince bir mukus astarı ile kaplanmıştır.

Kuru ve sert dışkı kabızlığın bir göstergesidir ve yapışkan dışkı da öyle. İshal, sindirim sisteminin ve özellikle karaciğerin zayıf performansının bir başka işaretidir.

⇒ Dışkı soluk veya kil renginde görünür. Bu, zayıf karaciğer performansının bir başka göstergesidir (safra, dışkıya doğal kahverengi rengini verir). Dışkı yüzerse, içinde büyük miktarda sindirilmemiş yağ bulunur ve bu da onu sudan daha hafif yapar.

Karaciğer ve safra kesesinde safra taşının varlığına işaret eden yukarıda sıralananlardan çok daha fazla belirti ve semptom olabilir. Örneğin sağ omuzdaki ağrı, tenisçi dirseği, donmuş omuz, bacaklarda uyuşma ve siyatik, karaciğerdeki safra taşlarıyla belirgin bir ilişki göstermeyebilir. Ancak safra taşlarının çıkarılmasıyla bu durumlar genellikle ortadan kalkar.

Beden bir bilgi ağıdır ve her parça diğer her parçayı etkiler ve onunla iletişim kurar. Ciltte, gözlerde veya ayak parmaklarında önemsiz gibi görünen izler ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabilir. Onları tanıyarak ve karaciğer ve safra kesesini temizleyerek, sağlıklı bir diyet ve yaşam tarzını benimsemekle uyum içinde, sağlık ve zindelik belirtileri yeniden ortaya çıkmaya başlar. Hastalığı önlemek ve kalıcı sağlığı gerçeğe dönüştürmek için öncelikle safra taşlarına neyin sebep olduğunu anlamak gerekir.

 

Doğum Kontrol Hapları

Kadınlarda safra taşı gelişme riski erkeklere göre dört kat daha fazladır. Özellikle doğum kontrol hapları ve hormon replasmanları kullanan kadınlar arasında yüksektir.

Tıbbi araştırmalara göre, oral kontraseptifler ve diğer östrojenler, bir kadının safra taşı geliştirme şansını ikiye katlıyor. Doğum kontrol haplarında ve hormon replasmanlarında bulunan kadınlık hormonu östrojen safra kolesterolünü arttırır ve safra kesesi kasılmasını azaltır. Bu nedenle, bu östrojen etkisi sadece karaciğer ve safra kesesinde safra taşlarının oluşmasından sorumlu olmayabilir, aynı zamanda karaciğer ve safra kesesi fonksiyonlarının azalmasından kaynaklanan diğer birçok hastalıktan da sorumlu olabilir. Daha önceki tıbbi araştırmalar, HRT ilaçlarında bulunan progestojenleri safra taşı gelişiminde de suçladı.

Menopoza giren kadınlar, bir dizi karaciğer temizliği yaparak menopoz semptomlarından büyük ölçüde kurtulabilirler. İyileştirilmiş karaciğer performansı ve artan safra üretimi, özellikle diyet ve yaşam tarzı da dengelenirse osteoporozu ve diğer kemik/eklem problemlerini önleyebilir ve tersine çevirebilir.

Arsenik, östrojeni yoğunlaştırdığı için safra sorunlarını tetiklemesi kolaylaşır.

 

Safra Taşları İçin Geleneksel Tedaviler

Safra taşları için geleneksel tedaviler, ya safra kesesindeki safra taşlarını eritmeyi ya da safra kesesini ameliyatla çıkarmayı amaçlar. Bununla birlikte, bu tedavilerin karaciğerin safra kanallarını tıkayan büyük miktarlarda taş üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Safra kesesinde taş olan herkesin karaciğerinde daha çok taş olduğunu bu noktada vurgulamak gerekir. Safra kesesinin veya taşlarının çıkarılması safra akışını önemli ölçüde artırmaz çünkü karaciğer safra kanallarında sıkışan taşlar safra akışını tutmaya devam eder. Safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılması durumunda bile durum vücut için çok sorunlu olmaya devam etmektedir. Safra (safra kesesi) için pompalama cihazı eksik olduğundan, karaciğer tarafından kullanıma sunulan küçük safra, yalnızca damlama modunda dışarı çıkar. Bu nedenle, safranın bağırsak sistemine kontrolsüz akışı, özellikle yağ içeriyorsa, gıdanın sindirimi ve emiliminde büyük sorunlara neden olmaya devam ediyor. Sonuç, bağırsak yolunda ve lenfatik sistemde biriken, sürekli artan miktarda toksik atıktır. Yağları sindirme ve asimile etme konusundaki sınırlı yetenek, karaciğer hücrelerini kolesterol üretimini artırması için uyarır. Vücudun bu acil manevrasından kaynaklanan yan etki, karaciğer safra kanallarında daha fazla safra taşı oluşmasıdır. Bu nedenle safra kesesinin alınması sindirim sorunlarına bir çözüm değil, kanser ve kalp hastalığı gibi vücutta daha ileri ve daha ciddi komplikasyonların nedenidir. Safra kesesinin herhangi bir tedavisi, ne kadar gelişmiş ve sofistike olursa olsun, okyanusta bir damla olarak kabul edilebilir, çünkü karaciğerdeki yüzlerce veya binlerce safra taşı yoluyla safra kanallarının tıkanması olan ana sorunu ortadan kaldırmaz.

Geleneksel tıp, safra taşlarını tedavi etmek için üç ana yaklaşım sunar:

Safra Taşlarının Çözülmesi

Hafif, seyrek semptomları olan veya ameliyat istemeyen hastalar için safra taşlarını erittiği iddia edilen bir dizi farklı ilaç mevcuttur. İlk bakışta safra tuzları içeren ilaçlarla (oral eritme tedavisi) safra taşlarını yavaş yavaş eritmek iyi bir fikir gibi görünüyor. On iki aylık bir süre boyunca hap şeklinde verilen bu ilaçlar, safradaki kolesterol seviyelerinde bir azalma sağlayabilir. Ancak bunun için bir garanti yoktur. British Medical Journal’a göre safra tuzlarının kullanımında %50 gibi yüksek bir başarısızlık oranı vardır. Ek olarak, birçok hasta safra kesesinde safra taşının tamamen erimesini yaşamaz. Bunu yapan birkaç hasta için nüks oranı %50’ye kadar çıkabilir. Metil tert-bütil eter gibi diğer çözücü maddelerin safra tuzlarına göre hiçbir avantajı yoktur. Başarısız tedavi cerrahiye yol açabilir.

Daha yakın zamanlarda, deriye yerleştirilen küçük bir kateter aracılığıyla çözücüler doğrudan safra kesesine aşılanmıştır. Bu yaklaşımın kolesterol taşlarını çözmede daha etkili olduğu gösterilmiştir, ancak ana sorunu, yani karaciğerde safra taşlarının birikmesini çözmez. Bu tedavi yöntemine hangi yan etkilerin eşlik ettiğini belirlemek için henüz yeterli bilimsel araştırma bulunmamaktadır.

Şok dalgaları

Ameliyata alternatif bir başka yöntem de, safra taşlarının bir dizi ses dalgasıyla tam anlamıyla boyun eğdirildiği bir teknik olan litotripsidir. Lancet’in 1993 tarihli bir raporunda, bu tedavinin böbrek hasarına yol açabileceği ve kan basıncını yükseltebileceği için büyük aksaklıkları var. Bu yan etkilerin her ikisi de karaciğerdeki safra taşlarının sayısında artışa neden olabilir. Ayrıca safra taşlarının şok dalgaları ile parçalandığı bu işlem, geride toksik safra taşı kalıntısı bırakarak hızla zararlı bakteri ve parazitlerin ve dolayısıyla vücuttaki enfeksiyonların üreme alanı haline gelebilir. Son çalışmalar, bu tür bir tedavi gören hastaların çoğunda, küçük bir kanamadan kan transfüzyonu gerektiren büyük kan kaybına kadar değişen bir iç kanama yaşadığını doğrulamıştır. Bu tedavi aynı zamanda yüksek bir taş nüks oranına sahiptir.

Ameliyat

1991’de 600.000 Amerikalı’nın safra kesesi cerrahi müdahale ile alındı. O zamandan beri, sayı giderek arttı. Safra kesesi ameliyatının maliyeti 8.000 ila 10.000 ABD Doları arasındadır ve laparoskopi ile yaklaşık 30 ila 45 dakika sürer. Açık safra kesesi ameliyatı-kolesistektomisık veya şiddetli ağrısı olan veya akut kolesistit öyküsü olan hastalarda hala yaygın olarak kullanılırken, laparoskopik kolesistektomi artık tercih edilen cerrahi teknik haline geldi. Geleneksel ameliyatta safra kesesi, kapalı ameliyatında hastaların çok daha hızlı iyileştiği ve genellikle hastaneden ayrılıp günler içinde normal faaliyetlerine geri döndüğü görülüyor. Bununla birlikte, safra kesesi hastalığını tedavi etmeye yönelik bu ‘yara bandı’ yaklaşımı kullanıma sunulduğundan beri, birçok hastayı gereksiz yere safra kesesi ameliyatı geçirmeye itmiştir; yani hastayı bazı kalıcı rahatsızlık semptomlarından kurtarmak için gereksiz yere safra kesesi alınmıştır. Safra kesesi hastalıklarından genel ölüm oranı üzerinde hiçbir etkisinin olmaması dışında, laparoskopik cerrahinin riskleri vardır. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsüne göre, ameliyattan çıkan hastaların %10 kadarında safra kanallarında kalan taşlar vardır (Not: Burada bahsedilen safra kanalları, karaciğer safra kanalları değildir). Mayo Health Oasis’e göre, diğer tehlikeler arasında periton boşluğunda safra taşı kaybı, abdominal adezyon ve muhtemelen enfektif endokardit yer alır. Ve New England Journal of Medicine’e göre, prosedür kanamaya, pankreas iltihabına – potansiyel olarak ölümcül bir durum – ve duodenal duvarın delinmesine neden olabilir. Ayrıca, safra kanallarının yaralanması ve tıkanması ve karın içine safra sızıntısı olabilir, bu da potansiyel olarak ciddi bir enfeksiyona yakalanma şansını artırır. 100 hastadan yaklaşık 1’i bu tür operasyonlardan ölme riski altındadır. Kapalı cerrahinin kullanılmasının bir sonucu  safra alınma sayısı önemli ölçüde artmıştır. Tüm safra kesesi ameliyatlarının %86’sının bu şekilde yapıldığı Kanada, Ontario’da, bu yöntemin standart uygulama haline gelmesinden bu yana safra yolu yaralanmalarının sayısı %305 arttı. Bazı hastalarda, safra taşları ortak safra kanalında (oniki parmak bağırsağına giden ana safra kanalı) yakalanır. Bu gibi durumlarda safra kesesinin alınması safra taşı hastalığının semptomlarını hafifletmez. Duruma yardımcı olmak için ağza esnek bir tüp yerleştirilir ve safranın duodenuma girdiği noktaya kadar ilerletilir. İşlem sırasında safra kanalının açıklığı büyütülür ve taşlar ince bağırsaklara taşınır. Ne yazık ki, taşların çoğu ince veya kalın bağırsakta sıkışabilir ve sürekli bağırsak enfeksiyonu veya ilgili problemlerin kaynağı haline gelebilir.

Çözüm

Yukarıdaki prosedürlerin hiçbiri safra kesesi hastalığının nedenini ele almaz. Aslında, vücuttaki sindirim ve eliminasyon süreçlerinin daha fazla bozulmasına katkıda bulunurlar. Bir hastanın safra kesesi alındıktan sonra yaşayabileceği kısa süreli rahatlama, hastayı iyileştiğine inandırabilir. Bununla birlikte, gerçekte, karaciğer tarafından uygun safra salgılanmasının devam eden veya daha da kötüleşen bozulması, safra kesesi hastalığından çok daha ciddi sağlık sorunlarının gelişmesine yol açabilir.

Yalnızca safra kesesi veya büyük safra kanallarındaki birkaç safra taşını değil, aynı zamanda ve en önemlisi karaciğerdeki yüzlerce ve binlerce safra taşını ağrısız, güvenli ve etkili bir şekilde ortadan kaldıran basit doğal prosedürler vardır.

Milyonlarca insanın karaciğer ve safra taşı hastalığından gereksiz yere safra keselerini aldırması veya hayatını kaybetmesi son derece talihsiz bir durumdur. Neyse ki, karaciğer ve safra kesesi sağlığını doğal yollarla iyileştirmek ve gelecekte hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek için herkesin kullanabileceği basit, risksiz, ucuz doğal yaklaşımlar var.

Karaciğeri ve safra kesesini safra taşlarından arındıran Doğal Karaciğer Temizliği, sağlığınızı iyileştirmek için en önemli ve güçlü yaklaşımlardan biridir. Karaciğer temizliği, altı günlük hazırlık ve ardından 16-20 saatlik fiili temizlik gerektirir.

Detaylar, Karaciğer Fazları, Temizliği Safra Akışını Güçlendirme, Arsenik Ve Glifosat Detoksu – Ağır Metal – Mineral Testleri Ve Yorumları, Detoks Ve Kaçınılması Gereken Destekler İçin, İhtiyacı Olanlara Naturopatik Eğitim Ve Danışmanlık Verilmektedir.

 

Safra kesesi kanseri hastalığına neden olan arsenik hakkında:

Sudaki arsenik safra kesesi kanseri riskini artırıyor makale için tıklayınız.

İçme Suyundaki Arsenik Safra Kesesi Kanserini Artırabilir Makale İçin Tıklayınız.

Bu çalışma arseniğe maruz kalan bölgelerde safra kesesi hastalığı yükünün çok yüksek olduğunu gösteriyor. Bulgular, arsenik kontaminasyonu ile artan safra kesesi karsinogenezisi arasında güçlü bir bağlantı sağlıyor.

 

You may also like...

Subscribe
Bildir

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Sohbeti Başlat
1
Sorularınızı bana yazabilirsiniz
Merhaba, merak ettiklerinizi buradan bize yazabilirsiniz