Beslenme DEHB Ve İşlevsiz Enerji
İşlevsel Olmayan Enerjinin İşlevsel Enerjiye Dönüşmesi
Beslenme eğilimlerimiz hiperaktiviteyi tetikliyor olabilir mi?
Modern çağda yaygın beslenme alışkanlıklarımız DEHB, hiperaktivite, dürtüsellik, konsantrasyon sorunları, ani öfke patlamaları da dahil olmak üzere benzer yıkıcı davranış türlerinde bir kişinin hayatı boyunca gözden kaçırdığı detay olabilir.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), kalıcı ve gelişimsel olarak uygun olmayan aşırı hareketlilik, dikkatsizlik ve dürtüsellik düzeyleriyle teşhis edilen, yaygın ve kişisel-sosyal başarıları zayıflatan bir bozukluktur.
DEHB’de Beyne Doğru İletilen Enerjinin Önemi;
Günümüzde bu tür sorunlar son derece yaygındır, “genetik veya doğuştan gelen bir metabolizma hatası değildir’’ ve klinik deneyimler, altta yatan nedenin beslenme ve toksisite olduğunu gösterir.
Bunun için vücudun yiyeceklerden nasıl enerji ürettiğine bakalım çünkü beslenmede şeker ve unlu basit karbonhidratların bu çocukların beyinlerindeki davranış değişiklikleriyle sıkı bir ilgisi vardır.
DEHB ve benzer sorunları olan çocuklara, çoğu şeker içeren boş kalorilerle dolu besinler verilmemelidir.
Glikoz şekeri, beynin birincil yakıtıdır, ama gıdanın enerjiye dönüştürülmesinin karmaşıklığı düşünüldüğünde, şeker almanın neden beyin işlev bozukluğunu tetiklediğini anlatalım:
İnsan vücudunda beslenmeyle alınan glikozun oksijenle birleştirilerek yakılması gerekir. Yedikleriniz çok fazla kalori içeriyorsa: yakılacak çok fazla yakıt vardır ve bu yanmadan oluşan enerjiyi taşıyacak transfer kofaktörleri eksik kalmaya başlar. Enerjiyi kullanılacağı doğru yere taşıyamazsanız, yıkıcı davranışlar olarak ortaya çıkar.
Beyin en çok enerji ve oksijen tüketen dokudur. Beyin, enerji ve oksijen isteğinde, bu enerjiyi ona taşıyacak hammaddeler yoksa DEHB ve benzeri semptomlar olarak ifade edilen, beyin işlev değişikliklerini içeren sorunlar gelişir.
Şeker ve basit karbonhidratlı beslenme çok yüksek, ama çok kısa süreli enerji verir. Ama bu enerjiyi taşıyacak beslenme kofaktörlerini vermez.
Enerji transferini sağlayacak yeterli mikrobesinler yoksa, mitokondri olarak bilinen, enerji motorlarınız tıkanır. Transfer olanağına göre çok fazla kalori bulunur. Yani, çok fazla yakıt var ve depodan taşıyor. Yakıt deposunda bulunmayan yakıt dışarıda patlayıcı, yıkıcı etkilere sahiptir.
Yakıtı işleyebilmek için daha işin başında sisteme doğru miktarda -doğru yakıt vermeniz gerekir. (Tıpkı motorinle çalışan bir aracın benzinle işlememesi gibi)
DEHB kategorisine dahil olan birçok hastalığın kökeninde, temel vitaminler ve mineraller ile özellikle şekerli –unlu yiyeceklerin kalori alımı arasında dengesizlik vardır.
Bu çocuklar için ilaç tedavisi olan geri dönüşümsüz ve bağımlılık etkili yola girmeden önce, bu faktörlere – aşırı şeker ve basit karbonhidratlı beslenmenin durdurulması, eksik vitamin ve minerallerin desteklenmesine- odaklanmak kalıcı çözümü verebilir.
Modern çocukların sürekli kıpırdanmasının normal olup olmadığını hiç merak ettiniz mi?
Eski öğretmenler, sınıflarında hiperaktif, uyumsuz bir çocuğun olmasının nadir olduğunu söyler. Bugünün öğretmenlerinin sınıfında ise bu şekilde sorun çıkaran birçok çocuk bulunabilir. Bu çocuklar, çeşitli uyku sorunları, öfke nöbetleri yaşar ve doğru konuya odaklanmak yerine, sürekli onları meşgul edecek başka şeylerle ilgilenirler. Bu şekilde öğretmenlerinin, okul arkadaşlarının ve ebeveynlerinin hayatlarını çok stresli hale getirirler.
Bazen ebeveynler bu stresi taşıyamaz ve evlatlarını bir çocuk doktoruna götürürler. Ne yazık ki çoğu Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olarak teşhis alırlar. “Maalesef” diyoruz çünkü; çocuk doktoru durumun nispeten hafif olduğunu düşünürse ve özellikle laboratuvar testleri normalse, ebeveynler gevşek disiplinle suçlanabilir. Ve eğer ebeveynler çocuğun davranışının ciddiyetinden derinden rahatsız olurlarsa, ilaç reçete edilir. Bu genellikle durumu daha da kötüleştirir.
DEHB olduğu kabul edilen çocukların tipik öyküsü:
- Hamilelik sırasında annede hiperemezis (aşırı kusma) veya toksemi ve diğer hamilelik komplikasyonları sıklıkla kaydedilir.
- Doğumda, Apgar skoru anormal olabilir ve ultraviyole ışığa maruz bırakılarak tedaviye yol açan (artık verimsiz oksidasyona bağlı olduğu bilinen) sarılık öyküsü
- Sonraki birkaç ay boyunca, bebek alışılmadık derecede sinirli görünür, “kolik” olarak anılan davranışlardan, ani uykudan uyanmadan ve tekrarlayan ağlama nöbetlerinden muzdarip görünür.
- Daha sonra tekrarlayan kulak enfeksiyonları adeta bir yaşam biçimi haline gelir. Her biri antibiyotiklerle tedavi edilir ve ebeveynler tedavi ararken oldukça çaresiz hale gelir.
- Okul öncesi yıllarda, kıpır kıpır ve sürekli hareket normal olarak kabul edilir. Ancak çocuk okula gitmeye başladığında sıkıntılı hale gelir.
Bu çocuk doktorları tarafından “duygusal” problemler olarak anlatılır. Bu tür problemler, birçok doktor tarafından hala psikolojik olarak kabul edilmektedir. Bir psikologla işbirliği ve bir ilaç reçetesi uygun görülür. Çoğu zaman, eğer doğum zor olmuşsa, kadın doğum uzmanı suçlanabilir ve davranışın beyin hasarından kaynaklandığı düşünülebilir.
DEHB’li Çocukların Olağandışı Klinik Özellikleri:
- Çocuğun parlak kırmızı yanakları ve ağzının çevresinde bir solgunluk bölgesi
- Dil, daha sonra filiform papilla olarak bilinen dil üzerindeki küçük çıkıntıların iltihaplanmasına bağlı olan, kırmızı lekelerle kaplanabilir.
- Çocuğun boğazına bakmak genellikle zordur çünkü öğürme refleksi, dile dokunmadan bile bir dil bastırıcı tarafından bile tetiklenebilir.
- Diz refleksleri ya oldukça uyarılabilir ya da tepkisizdir.
- Bir parmak ucuyla sadece deriyi okşayarak bile bacaklarda bir ağartma çizgisi oluşturmak neredeyse her zaman mümkündür.
- Son olarak, genellikle küçük çocuklarda ölçülmeyen kan basıncı anormaldir.Üst (sistolik) basınç 120 veya 130 kadar yüksek olabilir ve alttaki (diyastolik) sıfır kadar düşük olabilir. Bu yaş grubundaki bir çocuğun normal kan basıncı 90/60 olacaktır. Kalp normalden çok daha hızlı olur. Stetoskopu kasık üzerine yerleştirerek, bacağa giden ana arter olan femoral arterden akan kanı duyabilirsiniz.
Noktaları Birleştirelim: Beslenme eğilimleri ve DEHB
Bu çocuklardaki hem fiziksel, hem de zihinsel bozukluklar bir beslenme hatası ile açıklanabilir mi?
İngiltere’de yapılan bir araştırmada, glikoz eklendiğinde beyindeki etkileri değerlendirildi. Enerji transferini yapacak vitamin ve minerallere sahip hücrelerde hiçbir aktivite olmazken, transfer kofaktör eksikliği olan hücreler hemen aktif olduklarını göstererek karbondioksit üretmeye başladılar. Bu önemli gözlem, hücrelerin işlevlerini yerine getirmelerini sağlayan enerjiyi nasıl ürettiklerine dair reform olacak bir bilgidir.
Bunun anlamı, enerji transferini sağlayan kofaktörlerin eksikliği durumunda şeker ve basit karbonhidrat alırsanız, aşırı uyarılma semptomlarını hızlandırırsınız.
Annenin hamilelik sırasındaki vitamin- mineral eksikliğini doğumdan çok önce bebeğe geçirmesi çok muhtemeldir. Şekerin birçok farklı biçimde tüketilmesi günümüzde, neredeyse bir yaşam biçimidir. Sevdiğimiz çocukları memnun etmek için, onların şeker tüketimine göz yumarak davranış sorunlarını aslında kendimiz tetikliyor olabiliriz. Son yıllarda basit karbonhidratlı ve şekerli besinlerin tüketilmesi, bariz bir zevk sağladığı için, sonuçlarının farkında olunmadan bilinçsizce teşvik ediliyor. DEHB’i beslenme alışkanlıklarımız ile biz tetikliyoruz.
Bu sorundan etkilenen çocukların beslenmeleri özellikle tat alma duyuları için tüketilen basit karbonhidrat, şeker ve yağ tüketiminden kaynaklanan boş kalorilerle dolu olmamalıdır.
Basit karbonhidrat ve şeker yoğun beslenme enerjiyi kullanacak motoru boğar.
Şeker Kaynaklı Hücresel Enerji Eksikliği
Vücutta basit karbonhidrat, şeker ve yağın işlenmesi ve bunun enerjiye dönüştürmesini sağlayan karmaşık mekanizmalar bulunur. Beyindeki hücresel enerji eksikliği, bu çocuklarda normal beyin fonksiyonlarının bozulmasına neden olur.
Beyinle ilgili araştırmalarda sisteme glikoz eklenene kadar, hücreler arasında, solunum açısından fark yoktur. Yeterli enerji taşıma kofaktörleri olan hücreler, hemen solunum yapmaya başlarken, kofaktör eksikliği olan hücreler inaktif kalır. Bu, glikozun beyin hücreleri için ana yakıt olduğunu ve tüketimi için taşıyıcı kofaktörlerin gerekli olduğunu gösterir.
Beyninin alt kısmındaki hücrelerde enerji eksikliğinin daha şiddetli olduğu tespit edildi. Bu araştırmalar ile insan beyninin alt kısmının enerji eksikliğine karşı özel olarak duyarlı olduğunu artık biliyoruz. Bu araştırma son derece önemlidir, çünkü oksidatif metabolizmanın anlaşılmasına yol açan temeli oluşturur.
Yüksek basit karbonhidrat ve şeker diyeti bu çocukların beyinlerini etkiliyor. Bu yüzden beslenmeden bu besinleri çıkarmak ve enerji transferini kolaylaştıracak vitamin ve mineral takviyeleri yapmak, duygusal semptomlarını ortadan kaldırır.
Vücudun tüm fonksiyonları için gerekli enerjiyi üreten karmaşık hücresel makine, glikozun girişiyle çalışmaya başlar. Yiyeceklerimizin çoğu vücutta glikoza dönüşür ve özellikle beyinde hücresel yakıt görevi görür. Oksidatif metabolizma, basitçe söylemek gerekirse, glikozun yanmasıdır. Vücuttaki yanma, oksidasyon olarak bilinir. Eğer glikoz beyin için yakıt sağlıyorsa, duygusal hastalığı olan çocuklar bol miktarda yakıt alıyorlar, ama bunu kullanılacağı yerlere iletecek yeterli taşıyıcı mekanizmaları olmadığı için yakamıyorlar. Aşırı yakıt, hücrelerin onu oksijenle birleştirme yeteneğini, kalıcı bir tıkanma yaparak bastırır. Sonuç olarak, beyin hücreleri verimsiz çalışarak davranış değişikliklerine yol açar. Bu onların enerji taşıyıcı mekanizmalarını desteklemeyi mantıklı hale getirir. Enerji taşıyıcı mekanizmaların desteklenmesi ise metabolik bilgilere hakim bir uzmanlığı gerektirir.
Davranış beynin bir işlevidir ve ister tamamen zihinsel olsun, ister bedensel aktiviteye yol açsın, enerji gerektirir. Psikosomatik hastalık, hastanın hayal gücüne bağlı değildir. Yeterli ATP üretme yeteneğinin azalmasının bir sonucudur. Bu enerji eksikliğinin ciddiyetine ve hücresel dağılımına bağlı olarak da hastalığın sonuçları ciddileşir.
Üretilen enerjinin transferindeki eksikliğinin önemli sonuçlarından biri, otonom sinir sisteminin işlev bozukluğu olan disotonomidir. Bu, vücut organlarının alt beyin tarafından kontrol edildiği sinir sistemidir. Eksiklik ciddiyse ve yıllarca ihmal edildiyse, bazen yıllarca, normal işlevi geri kazanması için hastaya transferi destekleyecek kofaktörlerin (bazı vitamin ve mineraller) verilmesi gerekir. Etkilenen hücrelerin hasar görmesi, yanıtın zayıf olmasına veya hiç yanıt vermemesine neden olabilir. Araştırmalar, kan şekeri normal olduğunda iyileşmenin büyük olasılıkla mümkün olduğunu keşfetti. Yüksek kan şekeri olduğunda, iyileşme daha yavaştır ve aile basit karbonhidratlı beslenme ile onu taşıyacak mekanizmaların dengelenmesi gerektiğini fark etmemekte ısrar ederse, iyileşme hiç gerçekleşmeyebilir.
Uzmanlar kronik uykusuzluğun bile, enerji ve taşınması arasındaki dengesizlikten kaynaklandığını fark etmeyebilirler. Çünkü bu dengesizlikler otonom sinir sistemini etkiler. Eğer doğru enerji kaynağı (şeker ve karbonhidrattan fakir beslenme) ve transferi arasında gerekli etkileşim sağlanabilirse sonuçlar çok pozitiftir.
Farenks, yemek borusu ve burun delikleri ANS /otonom sinir sistemini tarafından kontrol edilir ve bu dengesizliğin giderilmesi, kontrolsüz burun ve farenks akıntılarını bile kontrol edebilir. Belki bu yüzden bu çocuklar küçükken bolca üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir.
Bu dengeleme glutamat çıkışını azaltır. Glutamat aşırı davranışsal tetikleyici nörotransmitterimiz. Hatırlamak için tıklayınız.
https://detoks.org.tr/glutamat-ve-asiri-uyarilma/
https://detoks.org.tr/gaba-beynin-durtuleri-duzenleme-dugmesi/
Bu enerji taşıyıcılarının serebral korteksten arındırılmış sinir terminallerinden endojen glutamat salınımındaki etkisi incelendi: 4-aminopiridin tarafından çağırılan glutamatın salınımı engellendi. Diğer deneyler, glutamat salınımının, azalmasını gösteriyor. Bulgulara göre enerji transfer kofaktörleri, serebrokortikal sinir terminallerinde voltaja bağlı Ca kanal aktivitesini bastırır ve böylece glutamat salınımını inhibe eder. Bu bulgu doğru enerji akışının, glutamat nörotoksisitesine karşı nöroprotektif etkilerini açıklayabilir.
- Enerjiyi doğru transfer edebilmek duygudurum değişikliklerini ve öfkeyi durdurmaya yardım eder.
- Enerji ve transferi arasındaki dengesizliklerin klasik belirtileri ruh hali dalgalanmalarıdır, öfke, sinirlilik, duygusal dengesizlik, apati depresyon, kaygı, odaklanamama, kafa karışıklığı, buğululuktur.
- Apati çevre ile ileri derecede ilgisizlik, kayıtsızlık ve duyarsızlık
- Bu dengesizliğin daha şiddetli belirtileri psikoz, sanrı, demans, deliryum, bilişsel işlev bozukluğu, hafıza konfabülasyonudur ve bu genellikle tedavi edilmez. (Psikolojide konfabulasyon, kişinin kendisi ya da dünya hakkında uydurma, çarpık veya yanlış yorumlanmış anılar üretmesidir)
Enerji üretimi ve taşınması arasında dengesizlik bulunanlarda, kan serotoninin yüksekliği elde edilemez.
Eğer çok yoğun şeker ve basit karbonhidratlı beslenmeniz varsa, bu kandidanın kötüleşmesine neden olabilir. Ve kandida enerjiyi taşıyacak kofaktörleri sistemden çalarak, düşük oksijene neden olur. Kandida düşük oksijende daha da gelişir. Antibiyotikler ve yoğun şekerli- unlu beslenme candida aşırı büyümesini büyük bir patlamaya dönüştürür. Aşırı bakteriyel dengesizlikler psikozu arttırır.
Çözüm:
- DEHB ve benzer sorunları olan çocuklara, çoğu şeker içeren boş kalorilerle dolu besinler
- Beslenmede şeker ve unlu- nişastalı besinlerden fakir bir diyet benimsenmesi ve glikozdan üretilen enerjinin taşıyıcısı olan sistemin desteklenmesi önerilir.
- Bu taşıyıcı sistem eksikleri doku mineral testleri ile belirlenir. Enerji kofaktörlerinin metabolik etkilerine hakim bir uzman metabolizmanızdaki; enerji- taşınma arasındaki dengesizliği hızlıca gidermenin yollarını açabilir.
Ortomoleküler tıp, her hücrenin normal işlevini sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu bileşenlerin tümünü içeren bir beslenme ile sağlığın elde edilmesini savunur. Tabiat ana, doğru sağlık için gerekli maddelerin kesin sayısını bilir: ama biz bilmiyoruz. Birçoğunu bilimsel araştırmalar ile keşfedip ve onlara vitamin-mineral adını verdik. Ve bunların arasındaki dengenin veya dengesizliğin okunması, çoğu hastalığın sebebi ve tedavi yolunu gösterir.
Tek başına iki Nobel olan tek isim Linus Pauling kariyerinin sonunda, yaşayacak başka bir hayatı olsaydı, muhtemelen mineral dengesizliklerinin tüm kronik hastalıkların temel nedeni olduğunu kanıtlayabileceğini söylemiştir.
Saç mineral analizini denediyseniz ve aradığınız cevapları alamadıysanız, belki de biraz daha derine inip bu testin gücünü tam olarak kullanmayı bilen insanlarla çalışmanın zamanı gelmiştir.
https://detoks.org.tr/4d-denetimsiz-duygular-davranislar-durtuler/
https://detoks.org.tr/dehb-hiperaktivite-ofke-ve-cocukluk-siddeti-dogal-cozumleri/
Ağır Metal – Mineral Testleri Ve Yorumları, Detoks Ve Kaçınılması Gereken Destekler İçin, İhtiyacı Olanlara Naturopatik Eğitim Ve Danışmanlık Verilmektedir.